Ana Sayfa    » BAŞKENT    » Bakü   

Tarihi

  

align=

Bakü

Kuruluş Tarihi – III. yüzyıl
Yüzölçümü - 2,13 bin km²
Nüfusu - 2.039.700 kişi 
Nüfusun yoğunluğu - 1 km - 958 kişi
Bakü Azerbaycan’ın başkentidir.

Başkentin tarihi
Bakü’nün tarihi çok eskilere dayanır, ama onun varoluşunun tam zamanı henüz bilinmemektedir. Şehrin bulunduğu Abşeron yarımadasının uygun coğrafi konuma, rahat kmrfeze, ılımlı, kuru iklime, verimli toprağa, yeraltı kaynaklara sahip olması ta eskilerden burada insan meskenlerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Modern Bakü’nün güneydoğusunda, Hazar Denizi’nin yakınında Kobustan bölgesi bulunur. Burada geniş bir alanda çok sayıda hayvan sürüleri otladğından, çevredeki dağ kayalarına onların tasvirleri çizilmiştir. VIII. binyıla ait bu resmlerde o bölgede yaşayan eski insanların çeşitli av sahneleri, törenleri ve ayinleri yer alıyor. Kobustan’da, Böyüktaş dağının eteğinde bulunan, M.Ö. 80-90’lı yıllara ait dikkate değer bir Latin yazısında şu ifadeler bulunmaktadır: “İmparator Domisian Sezar Ağustos Hermanik, Lusi Yuliy Maksim, XII. “Yıldırım hızında” legionun senturion zamanıdır.” Muhtemelen, Bakü çevresindeki Ramana adlanan (veya Romana) köyünün adı da M.S. I. yüzyılda Roma birliklerinin Abşeron’da olmasından haber vermektedir. Bakü, onun petrolü, “yanan toprak” daha çok eski zamanlardan onun sınırlarının dışında da bilinmekteydi.
Ortaçağ Bakü’sü ile ilgili yazılı kaynaklarda sürekli onun etrafındaki “yanan ateş”den söz edilir. Bu konuda ilk bahsedenlerden arasında Bizanslı Paniyli Prisk bulunmaktadır. V. yüzyılın başlarında Kafkasya Albaniya’sının şehirlerini anlatırken, o, “sualtı kayadan kalkan ateş” dan bahseder. IX. yüzyıldan itibaren bölgede İslam dininin yayılması ile ilgili Bakü Arap coğrafiyaçılarının ve tarihçilerinin yazılı kaynaklarında küçük, ama gelişmiş bir feodal kenti olarak anılır. Bu kaynaklarda ise Bakü’de beyaz ve koyu gri petrol kaynaklarının bulunduğundan bahsedilmiştir.
IX. yüzyılın ikinci yarısında Abbasiler hilafetinin zayıflaması ve hilafete tabi ülkelerin merkezi hakimiyetden uzaklaşma eğilimlerinin güçlenmesi bir takım bağımsız devletlerin kurulmasına neden olmuştur. Onlardan biri de Şirvanşahlar devletiydi. Ortaçağ Bakü’sü, Şamahı ile beraber Şirvan’ın esas kentlerinden birisine dönüşmüştür. X. yüzyılda Şirvanşahlar devletinin giderek bölgedeki olayların merkezine dönüşmesi ile kent, gerçekten de, gelişmeye başlamıştır. İşte bu sırada Bakü’de ilk kez kale duvarlarının inşasına başlanmıştır. Restorasyon çalışmaları sırasında duvarlarda bulunan taş yazılar da bunu kanıtlamaktadır, orada belirtildiği üzere, duvarlar II. Menuçöhr’ün (1120 - 1160) zamanında yapılmıştır. Şirvanşahlar devletinin sonraki gelişimi II. Menuçöhr’ün oğlu I. Akhsitan’ın hakimiyeti dönemine rastlar. O, Selçukuların ve göçebe Kıpçakların saldırılarını başarıyla bertaraf etmiştir. Onun zamanında Bakü limanında kudretli donanma oluşturulmuştu. Böylece, o, 1175 yılında 73 gemiyle Bakü etrafına saldıran Rusların baskınının önüne geçebilmişti. 1191’de Şirvanşah I. Akhsitan kendi ikametgahını Şamahı’dan Bakü’ye aktarmış ve ilk kez Bakü Şirvanşahlar devletinin merkezi olmuştur. Bu zamandan günümüze kadar ulaşan en erken yapı 1078-1079 yıllarında Bakü kalesinde inşa edilen Muhammed camiidir. Bu dönemin yapıları arasında kuleler ve kaleler özel konuma sahiptir - feodallar için onlar iç mücadelede güvenilir surlar ve saldırılarda ise sığınak yeri olmuştur. Surlar, Bakü kalesinin güçlendirilmesi konusu özenle önemseniyordu. Bakü’nün deniz tarafından korunması için 1232-35 senelerinde Bakü körfezinde kale inşa edilmiştir, bu günümüzde suyun altında kalan Sebail kalesidir. XII. yüzyılda ülkenin tamamı Moğol hakimiyeti altına geçer. 1230’lu yıllarda uzun süren kuşatmadan sonra Bakü de Moğollara yenilmiştir.
XIV. yüzyılın başlarında ticaret, özellikle, deniz ticareti yeniden canlanmış, Bakü limanına Ceneviz’den ve Venedik’ten İtalyan tüccarlarının gemileri gelmeye başlamıştır. Bakü Altın Orda, Moskova knyazliği ve Avrupa ülkeleri ile ticaret yapıyordu. Buradan petrol, halı ve diğer mallar yurtdışına götürülüyordu. Aynı zamanda Astarhan’a ve Orta Asya’ya da ticaret yapmak için mal götürülüyordu. XIV. yüzyılın ilk yarısında Bakü’nün ekonomik ve siyasi rolünün yükselmesi ile ilgili olarak Hazar Denizi sık sık Bakü Denizi olarak da adlanmıştır.
1501’de Safeviler sülalesinden olan Şah İsmail Hatayi Şirvan’a saldırarak, Bakü’yü zaptetmiştir. XVII. – XVIII. yüzyıllarda şehirde inşa edilen binalar mimarlığın ve taş üzerinde oyma işçiliğinin yüksediğinden haber vermektedir. Bu sırada Bakü ikinci kez surlar ile yenilendi. XVII. yüzyılda Abşeron’a Don ve Volga Kazaklarının saldırıları olmuştur. 1660’da Stepan Razi’nin Kazakları Hazar’ın Bakü kıyılarına saldırdılar ve Maştağa köyünü dağıtdılar. 
XVII. yüzyıldan itibaren, kentin zengin doğal kaynakları ve stratejik önemi Rusya’nın dikkatini çekmeye başlar. I. Petro Hazar’ın batı ve güney sınırlarını tutmaya ve Türklerle İranlıları oradan sıkıştırarak, Hazar’ı sahiplenmeye çalışıyordu. Hazar çevresindeki bölgelerin ele geçirilmesi için o, özel askeri deniz birliği oluşturmuştu. 1723 senesinin Haziran ayının sonularında Astarhan’dan yedi gemiden oluşan eskadra tuğgeneral Matyuşki’nin yönetiminde kente gönderildi. 26 Haziran 1723’te uzun müddet kuşatma altında tutulan ve top ateşine maruz kalan Bakü, Ruslara teslim oldu. Petro’nun fermanı ile şehir komendantı knyaz Baryatyanski’nin yönetimi altında Bakü garnizonunda iki asker alayı (2382 kişi) oluşturuldu. 1725 yılında Petro’nun ölümünden sonra Hazar çevresindeki bölgeler Ruslara ağır yük olmaya başladı. İşgal altındaki toprakların korunması için büyük orduya gereksinim duyulmaktaydı, maliyetler ise, gelirlerden fazla idi. 1730 yılında bu durum biraz da kötüleşti, İran’da yetenekli kumandan Nadir Şah güçlenmeye başldı. Nadir Şah’ın Şirvan’dakı başarıları 10 Mart 1735’te Rusları Gence etrafında anlaşma yapmaya zorladı, bu anlaşmaya göre, Rus birlikleri Bakü’den  çıkmak zorunda idi. Böylece, Bakü yeniden İran’ın hakimiyeti altına geçti. 
Nadir Şah 1747 yılında saray darbesi sonucu öldürüldükten sonra imparatorluğu dağıldı. Azerbaycan topraklarında bir takım bağımsız hanlıklar kuruldu, Bakü Hanlığı onların en mühümleri arasında yer alıyordu. Hakimiyeti ele geçiren Mirza Muhammed Han (1747-1768) bu hanlığın başına geçti. Yirmi yıllık iktidarı döneminde Mirza Muhammed Han ekonominin onarılmasına ve ticaretin gelişmesine yardım etti. O, amiral idi, yük nakli ve askeri amaçlar için gemiçiliyin başında bulunuyordu. Ondan sonra oğlu Melik Muhammed Han Bakü hanlığının başına geçti. Hanlar arasında feodal savaşlar durmuyordu. Bakü hanı da bu mücadeleye katılmıştı ve akrabası, tabi olduğu Kuba hanı Feteli Han’ın yanında savaşıyordu. 1784 yılında Melik Muhammed Han Bakü hanlığının taht-tacını oğlu II. Mirza Muhammed hana (gelecekte ünlü Azerbaycan tarihçisi olan Abbaskulu ağa Bakıhanov’un babasına) vererek öldü. Sonraki yıllar da hanlar arasında iç savaşlarla geçti. Bakü hanlığında iç savaşlar genellikle büyük gelirler getiren petrol madenleri uğrunda yapılmaktaydı. Bu aşamada ekonomi belli miktarda canlansa da, XVIII. yüzyılın sonlarında İran hükümdarı, ülkesinin bütün eyaletlerini ve Azerbaycan’ın güneyini kendisine tabi den Ağa Muhammed Han Kacar’ın yıkıcı saldırıları sonucunda Azerbaycan büyük hasara uğradı. 1795 yılında Ağa Muhammed Han Kaçar Bakü’yü ele geçirip, viraneye dönüştürdü, ama kısa sürede onun ordusu Şirvan’ı terk etti. Ağa Muhammed Han Kacar’ın güçlendiğini gören Çar hükümeti Azerbaycan’ın Rusya’ya tabi kılınması için siyaset yürütmeye başladı. 1796 yazında II. Yekaterinanın emriyle general Zubov’un yönetimi altında Çar birliklerinin Kafkasya’ya yürüyüşü başladı. Kentin ele geçirilmesi için 6 bin kişilik ordu gönderen Zubov’un ilk talebinden sonra Bakü teslim oldu. 13 Haziran 1796’da Hazar donanması Bakü buhtasına dahil oldu ve Rus birlikleri Bakü’de yerleştirildi.
Rusya ve İran arasında 1813 yılında imzalanan Gülistan Antlaşması hem de Bakü hanlığının Rusya’ya birleştirilmesini resmileştirdi. Ama anlaşma Rusya İran arasındaki hoşnutsuzluklarının tamamını çözemedi. Bakü’nün eski hanı da kente geri dönmek umutlarını kaybetmemişti. 1826 yılının Temmuz ayında İran ordusu Kuzey Azerbaycan’a girdiğinde Hüseynkulu Han’ın yönetimi altında bir birlik Bakü’ye doğru yöneldi ve kentin kuşatmasına katıldı. Bakü’nün ve çevre köylerin sakinleri Ruslar aleyhine isyan ederek, ona aktif olarak yardım ettiler. Ama İran ordusunun yenilgisi, aynı zamanda Rus ordusunun Bakü hanının aleyhine attıkları adımlar onu 1826’da İran’a dönmeye zorladı. Sonuncu Rusya İran savaşının son bulması ile 1828 yılında Türkmençay anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre, Azerbaycan Aras çayı üzerinden Rusya ile İran arasında parçalandı. Anlaşma resmen toprakların, aynı zamanda Bakü’nün Rusya tarafından işgalini doğruladı. Bu sırada Bakü’nün sınırları kale surlar ile çevrili olan “İçeri şehir”le son buluyordu, burada üç yüz ev ve üç bin kişi bulunmaktaydı. Rusya İran savaşından sonra şehir giderek büyümeye başladı. 
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Bakü sosyo ekonomik yönden Azerbaycan’ın diğer kentleri arasında birinci yere yükselmişti. Kentin gelişmesinde petrol üretimi önem taşıyordu. Rusya’nın ekonomisinin petrole ihtiyacı artmıştı. Bakü Rusya endüstrisinin gelişimine hizmet etmekteydi. Petrol kuyularını kontrol eden Çar hükümeti ilk dönemlerde onları belli süreliğine ayrı ayrı kişilere kira veriyordu. Ama artık 60’lı yıllarda petrol kuyularının kiralanması sistemi geçmişin yarasız kalıntılarından birisi gibi algılanmaya başlandı ve bu sanayi dalının gelişmesi için petrol işinin organizasyonuna gereksinim duyuldu. 1872 yılında yeni kurallar onaylandı. Bu kurallara göre, devletin kiralama hesabında bulunan petrol kaynakları müzayededen özel kişilere geçirildi. Kira sisteminin kaldırılması tüm petrol sektöründe önemli değişime neden oldu. Bu petrol hırsı sadece Klondaik’teki altın hırsı ile kıyaslanabilir. Bakü’deki petrol kaynaklarının hızla tüketimi başladı ve yabancı petrol şirketlerinden sermaye akımı temin edildi. Kısa sürede Bakü’de İsveç, İngiltere, Fransa, Belçika, Almanya ve Amerika şirketlerinin temsilcilikleri oluşturuldu. Onlardan en ünlü olanları arasında - Nobel ve Rotshild kardeşlerinin şirketleri bulunmaktaydı. 
XX. yüzyılın başlarında dünyada üretilen tüm petrolün, neredeyse yarısı Bakü’de üretiliyordu. Petrol endüstrisi ile birlikte ekonominin diğer alanları da gelişmeye başladı. 1883 yılında Bakü’yü Tbilisi ile birleştiren demiryolu açıldı, 1892 yılında kentte ilk konka çaışmaya başladı, 1900 yılında ise Rusya’nın merkezi gubernyalarına ve daha sonra Avrupa’ya çıkışı olan Bakü Petrovsk (şimdiki Mahaçkale) demiryolu inşa edildi. 1868-1879 yılları arasında Bakü, Tbilisi ve Krasnovodsk arasında ilk telgraf hatları yapıldı, 1886 yılında ise Bakü’de ilk telefon santrali inşa edildi. 1917 yılında şehir bugün de aralıksız çalışan Şollar boru hattıyla su ile temin edildi. Bakü hem de kültürel alanda gelişmekteydi. 1873 yılında Azerbaycan’ın ilk ulusal tiyatrosu oluşturuldu. 1875 yılında ilk gazete yayınlandı. 1894 yılında Neriman Nerimanov ilk milli kütüphanenin temelini attı. 1908’de doğuda ilk opera “Leyla ve Mecnun” sahneye konuldu. Yayınevi işi gelişmeye başladı, matbaalar açıldı, Azerbaycan ve Rus dillerinde gazeteler (“Bakü”, “Kaspi”, “Bakinski Raboçiy”, “Himmet”, “Yoldaş”) dahil olmak üzere, broşürler, kitaplar ve dergiler yayınlanmaya başladı. Bakı yarımadasındaki bu kent Rusya’da ve genelde Avrupa’da görülmeyen bir hızla gelişiyordu. Rusya’nın tüm köşelerinden, yabancı ülkelerden çeşitli milletlerin iş ve mutluluk arayan insanları Bakü’ye akın akın geliyordu. Artık 1883’te Bakü nüfusu 45 bini geçmişti, 1913’te ise bu rakam 200 bine ulaşmıştı. Kentin çevresi onarılmakta, olağanüstü görünüşleri ile seçilen mimari yapıların sayısı çoğalmaktaydı. Onların arasında demiryolu istasiyonu; Bakü Duması; “Realni” okulu (şimdiki İktisadiyat Üniversitesi binası); “İsmailiyye” (şimdiki Azerbaycan İlimler Akademisi Reyaset Heyeti binası) vs. Aynı zamanda kentte yeşillendirme faaliyetleri de yürütülmekteydi, şehir hamamı ile beraber Deniz kıyısı boyunca bulvar, bağlar: Mihaylovski (şimdiki “İçerişehir” istasyonu), Mariyinski (Molokan bağı), Nobel bağı (Nizami parkı) yapıldı. Böylece, XIX. yüzyılın sonlarındakı ekonomik kalkınma Bakü’yü Rusya’nın en büyük merkezlerinden birisi yaptı ve Kafkasya’da en büyük ve önemli kente dönüştürdü. 
 1917 yılının Şubat ayında Rusya’da Çar hükümeti devrildi. 2 Kasım 1917’de Bakü’de Bakü Sovyeti’nin konferansı yapıldı. Burada bolşevikler bu organı kentte yüksek otorite adlandırarak, Sovyet iktidarının kurulduğunu ilan ettiler. 1918 yılının Mart ayında Bakü Sovyeti Bakü’de Türk mahallelerinin silahsız yerli halkına karşı soykırım yaptı. Bu katliam sırasında on bin civarında kent sakini öldürüldü. Şehrin nüfusuna karşı yapılan zulümün başında Bakü’nün Devrim Savunma Komitesi Başkanı S. Şaumyan bulunuyordu. Kızıl Ordu’nun Bakü’deki Genelkurmay Başkanı Çar ordusunun albayı, Taşnak partisinin üyesi Z. Avetisyan idi. Mart’ın 30’dan 2 Nisan tarihine kadar Bakü’de, sonra ise uyezdlerde devam eden kargaşa Azerbaycan halkına karşı işlenmiş soykırımdan başka bir şey değildi. Bu nedenle Bakü’de Sovyet hakimiyeti uzun sürmedi ve 1918 yılında da resilcesine aradan kalktı.
Zakafkaziya Federasyonun dağılmasından sonra, 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi. Bu sırada Bakü önce Bakü kommunasının, sonra ise Taşnaklar ve Menşeviklerden oluşan Sentrokaspi diktaturasının elindeydi. Türkiye genç Azerbaycan Cumhuriyetinin yardımına yetişti. Onun 15 bin kişilik Kafkas İslam Ordusu’nda Türklerle beraber general Şıhlinski’nin yönetimi ile yeni oluşturulmuş Azerbaycanlı birlikleri de savaşmaktaydı. Kafkas İslam Ordusu savaşarak, Azerbaycan topraklarının tamamından geçerek, 15 Eylül 1918’de ona karşı çıkan binlerce kişilik ordunun direncini kırmış ve Bakü’ye girmişti. Bakü Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin başkenti ilan edildi ve 17 Eylül 1918’de F. Hoyskinin yönetimi ile hükümet Bakü’ye taşındı. 
27 Nisan 1920’de XI. Kızıl Ordu Azerbaycan sınırlarını geçerek, Bakü’ye doğru yöneldi. Aynı zamanda Sovyet Rusya’sı Azerbaycan Cumhuriyeti’ne iktidarın teslim edilmesi ile ilgili ültimatom sundu. 28 Nisan’da XI. Kızıl Ordu Azerbaycan’ın başkentine girdi. 
Sovyet hakimiyeti kurulduktan sonra da Bakü’nün gelişimi devam etti.
1924-1937 senelerinde Bakü’nün esas planının üç seçeneği hazırlanmıştı. Bu sırada kentin merkezi, tarihi bölümünde ve çevresinde geniş yapılanma çalışmaları sürdürüldü, yeni yerleşim alanları: M. Memmedyarov’un, P. Montin’in, S. Razi’nin ve diğer kişilerin adlarını taşıyan kasabalar yapıldı.
1926 yılında Bakü’yü kentin çevresinde bulunan işçi kasabaları ile birleştiren SSCB’de ilk elektrik demiryolu inşa edildi. O yıllarda Bakü’nün yeşillendirilmesi projesi de yapılmaktaydı. Binlerce Bakülünün de katıldığı zorunlu imeciliklerde hem şehrin tarihi bölümlerinde, hem de yeni bölgelerde bağlar ve parklar yapıldı.
İkinci dünya savaşının başlaması ile Bakü yeniden uluslararası kamuoyunun odaklandığı merkez haline geldi. 1939’da Sovyetler ve Almanya arasında saldırmazlık paktının imzalanmasından sonra SSCB Almanya’yı petrolle temin etmeye başladı. Fransa ve İngiltere 1930-40’lı yıllarda Bakü’yü bombalamayı ve Bakü petrol endüstri bölgesini ele geçirmeyi planladılar. Fransız generallerinin düşüncesine göre, böylesine bir operasyon Sovyetler Birliği’nin ekonomik gücünü zayıflatacak ve Sovyetlerin de iflasına neden olacaktı. İngiltere’nin de benzeri planları vardı. Britanya Kral Hava Kuvvetleri karargâhı “üç bombardmançı eskadrilyanın 6 haftadan 3 aya kadar petrol madenlerini darmadağı edeceği” ihtimalini ilerini sürüyordu. Ama Almanların batıdan güçlü saldırısı müttefiklerin Bakü ile ilgili planlarını ertelemeye zorladı. Faşizmin başarıyla ortadan kaldırılmasında Bakü’nün büyük emeği olmuştur. Savaş sırasında Bakü’nün petrol rezervleri ülkenin petrol rezervlerinin yüzde 75’ini oluşturuyordu. Uçakların yakıtının yüzde 90’ı Bakü petrolünden oluşuyordu. Petrole artan ihtiyaçları dikkate alan kentin petrol işçileri 1941 yılında petrol üretimini rekor seviyeye - 23.482 milyon tona ulaştırdılar. Savaş yılları boyunca arka cephe kenti gibi, Bakü 440 bin yaralıyı kabul etmişti.
Şehirde savaştan sonra da gelişme devam etmiştir. 1949’da Neft Taşları yapılmaya başladı. Bu, dünyada açık denizde yatakların işletilmesi konusunda ilk deneyimdi. Savaştan sonraki aşamanın ilk yıllarından itibaren apartmanların ve sosyal hizmet binaların inşaası devam ettirildi. Azerbaycan’ın klasik mimarları M. Hüseyinov’un, S. Dadaşov’un, H. Mecidov’un, E. Kasımzade’nin, K. Elizade’nin, K. Alesgerov’un ve başkalarının yeteneği ve ustalığı sayesinde Bakü’nün merkezi ve yeni bölgeleri modern mimari yapılarla donatıldı. Bakü eski ittifakın büyük, önemli endüstri merkezlerinden birisi haline geldi. Petrol üretimi ve çeşitli petrol sanayilerinin yanı sıra, yoğun bir şekilde electron endüstrisi ve gıda endüstrisi gelişiyordu. Kısa sürede Bakü’de klima fabrikası, bilgisayar fabrikası, şampanya şarabı fabrikası vs. bu gibi büyük işletmeler yapıldı. Bu işletmelerin piyasada rekabet eden ürünleri sadece Sovyetler Birliği’nin iç pazarını değil, hem de bir takım yabancı pazarları da fethetmişti.
Bakü eski SSCB’nin önemli ulaşım kavşağı idi. Aynı seneler yük döngüsünün hacmine göre o, ittifak cumhuriyetlerinin şehirleri arasında üçüncü yerde bulunuyordu. Bakü deniz ticaret limanı önem taşıyordu. Bu liman yalnız Hazar Denizi’de değil, ittifakın pekçok limanı arasında da devasa yapısıyla bilinmekteydi. Önemli olaylardan biri de Bakü’de 1967 yılında Ortadoğu’da ilk metronun açılışı olmuştur. Bakü büyük eğitim ve kültür merkezine dönüşmüştü. Azerbaycan’ın büyük yüksek öğretim kurumlarının tamamı başkentte bulunuyordu. Onlarla tiyatro, kültür evi burada çalışıyordu, dünya ve ittifak çapında önemli sosyal, bilimsel, mesleki toplantılar bu kentte yapılmaktaydı.
1988’de Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ vilayetinin Ermenistan’a birleştirilmesi talepleri ortaya atıldı. Aynı zamanda Azeri asıllı nüfusun tamamı - 200 bin kişiden fazla insan Ermenistan’dan çıkarıldı ve onların büyük bir bölümü Bakü’de yerleşti.
1991’de Azerbaycan bağımsızlığını elde ettikten sonra Bakü bağımsız Azerbaycan’ın başkenti olarak, Kafkasya’da en büyük ticaret, kültür ve bilim merkezine dönüştü. Kentte yapılan düzenleme çalışmaları, yapılan yeni yerleşim alanları, parklar, meydanlar, yükselen gökdelenler başkentin tarihinde yeni yapılanma sürecinin başladığını göstermektedir.



Oxunub: 38824