Ana Sayfa    » FELSEFE    » 13-14. Yüzyılda Felsefe    » Tasavvuf akımları ve felsefi şiir   

Tasavvuf akımları ve felsefi şiir

  

12 yüzyılda meydana gelmiş Sühreverdilik, Kadirilik, Yesevilik ve diğer tasavvuf kolları 12-14. yüzyılda faaliyetlerini daha da yoğunlaştırmışlardır.  Sühreverdilik akımının kurucusu Şihabeddin Sühreverdi  o dönemde siyasi ve bilimsel faaliyetin yanı sıra müritlerin eğitimiyle de ciddi şekilde uğraşmıştır. Birçok ünlü bilim adamları ondan ders almışlardır.  Bu kolun düşünceleri  İmadeddin Muhammed (...-1257), Necibeddin Ali ibn Bozkuş Şirazi (...-1278), Necmeddin Muhammed ibn İsrail (...-1278), Behaddin Zekeriyye Multani (...-1268) vs. tarafından yayılmış ve halka iletilmiştir.
Sufi tarikatı mensupları veya tarikatlara rağbet gösterenler arasında ünlü şairler de vardır.
13. yüzyılda Celaleddin Rumi’nin (1207-1273) Mevlevilik tarikatı, 14. yüzyılda meydana gelmiş Nakşibendîlik de Türk halkları arasında, aynı zamanda Azerbaycan’da da Türk halkları arasında, dolayısıyla Azerbaycan’da da geniş yayılmıştır. Nakşibendîlik ise Buharalı Hace Behaeddin Muhammed (1327-1389) tarafından kurulmuştur.
Azerbaycan’da ve tüm Şark’ta Hurufiliğin de meydana çıkışı 14. yüzyıla tesadüf eder. Onun kurucusu Fezlullalh Neimi (1339-1394) olmuştur. Neimi Timur’un emriyle idam edildikten sonra, Hurufilik onun öğrencileri tarafından yayılmıştır. 
13-14. yüzyıllarda Azerbaycan’da şiir sanatsal değerin yanı sıra ilerici görüşlerin yayılmasında da  önemli araçlardan bir olarak görülmüştür. Mahmud Şebüsteri’nin (1287-1320) ve Evhedi Marağayi’nin (1274-1388) eserlerinde tasavvuf ve felsefe meseleleri özellikle yer almıştır.
Mahmud Şebüsteri Tebrizi’nin 1317 yılında yazdığı Sirr Gülşeni kitabında başlıca düşünce varlığın panteistik izahıdır. Mütefekkir bu eserinde mevcudatın mertebeli yapısını Kur’an-i Kerim surelerine göre incelemiştir. O Kur’an-i Kerim ayetleriyle mevcudatın mertebeleri arasında karşılaştırma yaparak, birinci ayeti üniversal akla, Işık ayetini üniversal nefse, Arşı kapsayıcı göğe, Kürsüyü yıldızların bulunduğu göklere, Fatihe suresini yedi göğe uygun olarak ele almış, dört unsurda (toprak, su, hava ve ateşte) ayetlerin açığa çıktığını, onlardan türemişlerde (mineral, bitki ve hayvan) ise ayetleri saymanın zorluğunu ifade etmiştir. Burada insan nefsinin mevcudatın sonunda meydana gelmesi Kur’an-i Kerim’in İnsan (Nas) suresinin son olmasıyla ilişkilendirmektedir.
Mahmud Şebüsteri insan nefsini üniversal nefis ile bir tutup, onu bütün aleme uygular, insanın cihan, cihanın da insan olmasını söyler. 
Mahmud Şebüsteri sufi selefleri gibi varlığın idrak etmenin zahiri yönünün şeriata, dahili yönünü ise hakikate bağlar. Demek ki hakikati bilmek, hakka varmak için şeriatla hakikat arasındaki yolu (tarikatı) kat etmek gerekir.
Şeyh Marağayi ise sufı şairi Ebuhamid Evhededdin Kirmani’den (...-1236) eğitim almış,  Sedreddin Konevi’nin de derslerine katılmıştır.
Marağayi’yi varlık ve idrak meseleleri derinden düşündürmüştür. Onun eserlerinde toplumsal, siyasi, etik ve ahlaki konular daha geniş yer almıştır. Şair ülkenin refahı, halkın mutlu yaşaması için şah ve vezirin adil olması gerektiğini yazmıştır. Şunu da vurgulamak gerekir ki 13-14. yüzyılda mütefekkirler - Siraceddin Urmevi, Nesireddin Tusi vb. toplumsal ve siyasi konuları ele alırken öncelikle adalet kavramına vurgu yapmışlar.



Oxunub: 23435